NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ
بْنُ
أَحْمَدَ
الْقُرَشِيُّ
وَهَارُونُ
بْنُ عَبْدِ
اللَّهِ أَنَّ
عَبْدَ
اللَّهِ بْنَ
الزُّبَيْرِ
حَدَّثَهُمْ
قَالَ
حَدَّثَنَا
فَرَجُ بْنُ سَعِيدٍ
حَدَّثَنِي
عَمِّي
ثَابِتُ بْنُ
سَعِيدٍ عَنْ
أَبِيهِ
سَعِيدٍ
يَعْنِي
ابْنَ أَبْيَضَ
عَنْ جَدِّهِ
أَبْيَضَ
بْنِ
حَمَّالٍ أَنَّهُ
كَلَّمَ
رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فِي
الصَّدَقَةِ
حِينَ وَفَدَ
عَلَيْهِ
فَقَالَ يَا
أَخَا سَبَأٍ
لَا بُدَّ
مِنْ
صَدَقَةٍ
فَقَالَ
إِنَّمَا
زَرَعْنَا
الْقُطْنَ
يَا رَسُولَ
اللَّهِ
وَقَدْ
تَبَدَّدَتْ
سَبَأٌ
وَلَمْ
يَبْقَ مِنْهُمْ
إِلَّا
قَلِيلٌ
بِمَأْرِبَ
فَصَالَحَ نَبِيُّ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
عَلَى
سَبْعِينَ
حُلَّةً
بَزٍّ مِنْ
قِيمَةِ وَفَاءِ
بَزِّ
الْمَعَافِرِ
كُلَّ سَنَةٍ
عَمَّنْ
بَقِيَ مِنْ
سَبَأٍ
بِمَأْرِبَ
فَلَمْ
يَزَالُوا
يَؤُدُّونَهَا
حَتَّى
قُبِضَ رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
وَإِنَّ
الْعُمَّالَ
انْتَقَضُوا
عَلَيْهِمْ
بَعْدَ
قَبْضِ
رَسُولِ اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فِيمَا
صَالَحَ أَبْيَضُ
بْنُ
حَمَّالٍ
رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فِي الْحُلَلِ
السَّبْعِينَ
فَرَدَّ
ذَلِكَ أَبُو
بَكْرٍ عَلَى
مَا وَضَعَهُ
رَسُولُ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
حَتَّى مَاتَ
أَبُو بَكْرٍ
فَلَمَّا
مَاتَ أَبُو
بَكْرٍ
رَضِيَ اللَّهُ
عَنْهُ
انْتَقَضَ
ذَلِكَ
وَصَارَتْ عَلَى
الصَّدَقَةِ
Ebyaz b. Hammal'dan
(rivayet olunduğuna göre) Kendisi elçi olarak vardığı zaman Rasûlullah
(s.a.v.)'le zekat hakkında konuşmuş da (Hz. Nebi):
"Ey Seba'nın
kardeşi zekât (vermek) elbette lazımdır" buyurmuş. Bunun üzerine Ebyaz:
"Ey Allah'ın
Rasûlü! Biz pamuğu ektik. (Fakat bir süre sonra) Sebe (halkından herbiri bir
tarafa) dağıldı gitti. Onlardan Mearibde bulunan az bir cemaatın dışında kimse
kalmadı." demiş. Bunun üzerine Nebi (s.a.v.) Mearib'de Seba' (halkın)dan
kalanlarla her sene (öşür olarak) meafir kumaşı kıymetinde bir kumaştan yetmiş
takım elbise üzerinde anlaşma yaptı. Seba (halkı) Rasûlullah (s.a.v.) vefat
edinceye kadar (bu elbiseleri vermeye) devam ettiler. Rasûlullah'ın vefatından
sonra tahsildarlar Ebyaz b. Hammal'la Rasûlullah (s.a.v.) in yapmış oldukları
(öşür olarak senelik) yetmiş elbise üzerindeki anlaşmayı (Yemen halkının)
aleyhine (olacak şekilde) bozdular. Ebû Bekir (r.a) bunu (tekrar) Rasûlullah
(s.a.v.)'in koymuş olduğu hâle çevirdi. (Bu hal) Ebû Bekir vefat edinceye kadar
(devam etti) ölünce bu anlaşma bozuldu (ödenmesi gereken kıymet kitap ve
sünnetle belirlenmiş olan) zekat (mikdarı) üzerinden (tesbit edilmiş) oldu.
İzah:
Bezlü'l-Mechûd
yazarının açıklamasına göre, Hz. Nebiin Seba' halkıyla her sene zekat olarak
meafir kumaşı değerindeki bir kumaştan, yetmiş kumaş verilmesi esası
üzerindeki anlaşması zekat olarak verilecek mikdarın meçhul kalmaması ve
kesinlikle belirlenmiş olması içindir. Eğer bu anlaşma sadece "yetmiş
kumaş" sözüyle neticelendirilmiş olsaydı, muhakkak ki ileride bir takım
anlaşmazlıklar ortaya çıkabilirdi.
Ancak burada şöyle bir
müşkil vardır. Zekatın mikdarı Allah tarafından belirlendiği halde, bir
maslahata mebni olarak devlet reisinin onun mik-darım bir sulh mevzusu yapmaya
ve bu mikdarı düşürmeye hakkı var mıdır. Yoksa zekatın mikdarı üzerinde bir
anlaşma müzakeresine girmek sadece Hz. Nebie ait özel bir durum mudur? Eğer
bunun bütün müslüman devlet reislerinin salahiyeti dahilinde olduğu kabul
edilirse Hz. Nebiin bir devlet başkanı öıarak bu hakkını kullandığı, Hz. Ebû
Bekir de bir maslahata mebni olarak bu anlaşmanın devamına karar verdiği, ancak
Hz. Ömer devrinde onun devamında bir maslahat görülmediği için Seba' halkının
zekatlarını meafir kumaşı değerinde bir kumaştan yapılmış yetmiş takım elbise yerine,
zekatın asli mi'.vdarı üzerinden ödemeleri uygun görüldüğü ve bu sebebden de
daha önceki anlaşmanın yürürlükten kaldırıldığı anlaşılır.
Ancak hadisin
zahirinden anlaşılan, yapılan bu anlaşmanın zekatın mikdarı üzerinde olduğu
anlaşılıyor. Bunun Hz. Nebiin hususiyetinden olması gerekir. Fakat anlaşma
mevzuu olan şeyin zekatın mikdarı değil, öşür mikdarı olduğu kabul edilirse o
zaman bu hakkın tüm devlet başkanları için de mevcut olduğu muhakkaktır.
Yemen halkı
kendiliklerinden müslüman oldukları için toprakları sahiplerinin elinde
bırakılmıştır. Bu durum Yemen topraklarının mülk arazi olmasını gerektirir.